17 Temmuz 2016 Pazar

bugunumuzun metaforu ses bombasi

ses bombasi bugunumuzu anlamak icin kritik siyasi metaforlarindan. sesi duydugumuzda uzerimizdeki etkisinden ne bilgi uretecegimiz, ne tepki verecegimiz, icinde oldugumuz bilgi aglarina, endiselerimize, uretilmis bilgilerle nasil iliski kurdugumuza, hayata nasil tutundugumuza bagli. bu ses bombalariyla (ortalikta dolasan her tur bilgi, veri, arguman de buna dahil) basetmek ancak kendi guvenligimizi ulke genelinin /toplumun guvenligine zit gormeyerek, etrafimizdaki aglari guclendirerek, bu duyumu bizi en hayata baglayacak sekilde uretecek aglari insa ederek olacak. uzun suredir icinde yasadigimiz ve zirvesine vardigimiz cadiavi kosullarinda her tur manipulasyon, dehset kurgusu ve melankoli en gercek haliyle yasanir; etkileri itibariyle gercektir. Kendi kurdugumuz aglar bu gercek etkileriyle, kendi gercekliklerimizi, zaman cizgimizi isletmemiz icin elimizdeki teksey. dehsetin etrafindan donerek, kahramanliklara inanmanin ancak omuzlara yuk ve melankoli getirecegini bilerek, hadbildiricilik yerine mutevazilikle isleyecegimiz aglarin icinde kendine inanarak yer alma zamani simdi.



Bu fotografi Yirca direnisinin ilk gunu cekmis, sonra su notla paylasmistim. "yirca'nin zeytinligi aci bir mekan ama aylarlarca yanyana birbirlerine gulumseyerek, iyilik guzellikten yeni bir ortaklik kurdular bu tarlada. o acinin icinde utaniyorlardi kameraya denk gelmekten nobette yanyanaligin ektigi gulumsemelerinden. gulumsemekten utanmamak lazim."

Bir deneyimi aci ve caresizlikten cikarmanin yolu mekana dayatilan zamani, mekandaki iliskileri yenileyerek degistirmek. fiilen mekani ve zamani yeniden kurmak. yok edilmekte olan uretim alanini birlikteligin festivallestirdigi siradan iliskilerle degistirmek gibi. kazanim o biriken, degisen iliskilerde, o iliskilerin degistirdigi mekan deneyiminde. boylece zaman kendi gercekligimiz icinde akmaya baslayabiliyor.

24 Mart 2016 Perşembe

The Wanted 18: "ev, inek, ozgurluk..."

imaj kaynagi: http://www.aljazeera.com/news/2015/11/qa-middle-east-powerful-army-chasing-18-cows-151111094846819.html
Nefis bir belgesel film Wanted 18! Intifada zamani isgal bolgelerindeki mahalle bahcelerinden haberim vardi tarihsel bilgi olarak. Bizzat hikayeyi yapicilarindan dinlemek ozellikle bu sekilde nefisti! - asil "devrim" basit seyler yaparak gundelik hayati istedigin gibi yasamaya curret ettiginde basliyor. Iktidari ve de bilimum kendine her taraftan lider diyenlere asil tehdit o zaman iste! Bir inek, bir dikis makinasi, sokagini supurmeye baslayan doktor en tehlikeliler oluyor. hikaye herseyleriyle israile bagimli filistinlilerin kendi urettikleri sutu icmek istemeleri ile basliyor. kocaman bir mahalle oluyorlar, goz altina alindiklarinda mekani piknik alanina ceviriyorlar, sokaga cikmak yasaklandiginda balkonlarindan devam ediyorlar piknige. sokaklarini temziliyorlar.. ve sonra bu 18 inegin ulusal guvenligi tehdit ettigine karar kiliyor israil.. filmi sabirla dikkatle izlemek lazim. simdilik bu kadarini anlatayim. Ben bunu gezi'ye bizzat katilanlarin, bu isleri bizzat yapalarin aslida en derinden zaten bildigini biliyorum. Insanlar (ve de tum canlilar) liderlerinden fazlasini hakediyor ve yaratabiliyor da. Sadece artik gormek lazim; tarih ve bugun bu orneklerle dolu. Mahalle olmaya baslayarak; o da basit birseyler yapmaya baslayarak oluyor. Ne zaman bu siradanin biriktirdigi guc, liderlerin elind eonlarin cozecegi mesele olmaya; politika, bizden buyuk olan olmaya basliyor iste o zaman kaybediyoruz. hayatlarimiz o kadar birbirine bagli ki. irak, filistin, suriye, israil, misir, turkiye.. sarmala donmus bir politikanin icine girdap gibi cekiliyoruz. cozum bence aslinda cok da zor degil. umut aslinda yeditepeli ogrencilerin birlikte okula gitmeye baslamasi, araba paylasmaya baslamalari, cenazelerde siyasi sorumluluklarin ortakligini hatirlamak kadar basit. yapilacak gercekten cok is var, hem de cok siradan, hic de o kadar agir degil... adada boyleydi mesela en cok copleri toplamaya basladiginizda engellendik; onumuze belediye gorevlileri cikti. herseyi bilen naif olmayan "solcu abi"lerimiz de sinir oluyor ya bu ise birakin devletin sorumlulugu diye. ama iste ortaklikta, o birlikte cop toplarken yarattigin birlikteligin, milyonlar degerindeki gucun, bagimsizligin farkinda degiller. tekrarliyorum o beklenen gun gelmeyecek; o gun bugun gercekten. ve evet biz liderlerimizden daha fazlasini hak ediyoruz. Brezilya'da da durum vahim.. "solcu" iktidar hirsiz, ona kizan alternatif sagci iktidar daha hirsiz. ikisi arasinda mi secim yapsinlar yoksa ordu mu alsin gorevi... hayat bu kadar basit bir denklemle islememeli. brezilya'da yaslilar sokakta 60lardaki ordu iktidarini hatirlayanlar.. secenekleri ne? secenegimiz ne? deneyim biriktirmek lazim; alanlar yaratmak lazim; mahaleleri, sokaklari, parklari, koyleri parca parca geri almak lazim. ne istiyoruz? nasil yasamak istiyoruz... iyi film. bence guzel cevaplar da var... bi de su var.. film multeci kampinda dogan bir cocugun bilmedigi, sadece hikayelerini dinledigi bir ulkeye dair bir hikaye anlatmaya baslamasiyla aciliyor. karnima kocaman bir yumruk yemis gibi hissettim ilk acilis repliginde. benim ulkemde 200 binden fazla yeni dogmus benzer hikayeler anlatacak cocuk var. ayni yumrugu 2011'de Bahreyn: Karanlıkta Çığlık Atmak belgeselini izlerken hissetmistim. istanbul da bunlari gorecek diye agladigimi hatirliyorum arkadaslarimi dusunerek. ve sonra 2013'te sokaktaydik. ve guzeldi tanimadigimiz arkadaslarimizi kaybetsek de. tanimadigim bircok arkadasim su an multeci kamplarinda cocuk doguruyor. bir yandan cok derin bir aci hissediyorum ama biliyorum multecilik yilginlik degil. ve belki hayatlarimiza ortak bir umut getirecek; birlikte yuruyoruz bu yolu. kurtlerinse yilmayacagini zaten biliyoruz, ben sadece, sadece kendimizin yonettigi hayatlarimizda yollarimiz ayrilmaz birlikte kirli ulusal copluklerimize gomulmeyiz diye umuyorum. israil devleti vatandasi kadar endiseliyim; utanmak istemiyorum, kaybolmak istemiyorum. kendi istedigimiz hayati kuralim artik, gobek baglarimizin birbirine bagli oldugunu unutmadan. evsizlik yreten bu politik makina icinde ev sahipligi siyaseti de tam bu bagdan dolayi tehlikeli; ev sadece bizim sahip oldugumuz ya da aslen ait oldugumuz yerden cok birlikte paylastigimiz, birlikte bir vicdan urettigimiz yer...

Fragman bu linkte
Film'i buradan izlemek mumkun

17 Mart 2016 Perşembe

birlikte eriyoruz

"melting men"



azevedo'nun eriyen adamlari bazen birinci dunya savasinin bazen iklim degisikliginin aniti olarak farkli kentlerde beliriyor ve eriyor. ayni etki aslinda - insanlik kendini  ozu olarak gordugu her ne ise ondan ibaret var edecek diye actigi savaslarda kendini boguyor. dahil ol(a)madigimiz her siyasi surec baskalarinin savaslairnda araclasmis bedenlerimizi coplestiriyor.. aslinda birlikte eriyoruz..

sanatcinin sitesi: http://neleazevedo.com.br/
isin videolarindan: https://vimeo.com/155694274
baska bir performansi: https://vimeo.com/139407469

ankara'da bir cenaze; bize ne anlatiyor?
kaynak: http://www.evrensel.net/haber/274981/cenazelerde-hukumete-ofke-basbakanlik-celengi-ters-cevrildi
aciya ragmen dili ben ve hepimiz icin kurmak.. sadece benin acisindan ote gecmisin ve gelecegin, ben ve cogulun ayni anda vicdani olabilmek hicbirini yoksaymadan... nufus cuzdanlarimiz devlet madurlari dernegi uyelik karti gibi; diline dahil olmadigimiz her politik surec ustumuze cokuyor.

biz sokakta kendi gundemimizi insa etmeyi ogrendik. ogrendiklerimize tutunmak zorundayiz; mukemmel bir birliktelik, mukemmel bir cozum yok. deneylerimizi ustuste koyup tekrar tekrar deneyim biriktirmek gerek. siyaseti baskalari bizim yerimize yapmamali. meydan filminden aklimda kalan en carpici repliklerden biri aciyla itiraf edilen su satirlardi yaklasik olarak - "sanki sinav kagidinda tum sorulari eksiksiz cevaplamis ama ustune adimizi yazmayi unutmus gibiydik" - bizim hikayemizde de sanki adlarimizi bangir bangir bagiriyoruz ama kagida ne yazacagimizi bilmiyoruz. nasil bir hayat yasamak istiyoruz. baskalarinin o kagidi bizim yerimize doldurmasina fazla alistik. deneyimimiz yok birlikte bir hayat nasil kurulur; bedenlerimiz cahil.. birileri yonetip durmus bu hayalin detaylarini. su kagida sadece buyukharfle ismimizi yazmanin otesinde kendi ortaklik deneyimlerimizle, alanlari kendi siyasi taleplerimizle doldurmanin vakti bugun degil mi?

14 Şubat 2016 Pazar

ülkemin melankolik solcularına mektup



Fotograf: Ozan Kose   Kaynak http://www.aljazeera.com.tr/haber/fotografcinin-gozunden-bebegin-olumu


adalarda yasanlar iyi bilir; tum kis istanbul'un pisligini, copunu tasir marmara kiyiya. bahar sonuna dogru haydi, deyip toplariz biz o copleri. cop bizim degildir ama 'aman!' bizimdir. cop yiginlari ac bir yavru martinin girtlagina takilip onu nefessiz birakabilir, kanadini parcalyabilir, bir cocugun ayagina batabilir, birilerini kor, hasta edebilir.

aylardir onumuzdeki binlerce fotografa, simdi de bu fotografa baktigimda girtlagina oturmus nesneyi cikartmaya calisan ama ugrastikca girtlagi yirtilan nefes alamayan bir marti gibi hissediyorum. bir aman gerek, bir bahar temizligi gerek. hayatlarimizin, amanlarimizin birbirine bagimli oldugunu dusunuyorum. parcasi olmayacagimiz bu savaslarin sinirlarin icinde ya da disinda, kentte ya da koyde hepsinin coplestirmeye calistigi bedenlerle ayni girtlagi ayni nefessizligi paylasiyoruz. savaslar ustumuze coktukce cok buyukmus gibi geliyor olum.

aylardir herkes sadece lanet okuyor, kufur ediyor, lanet okudukca daha iyi hissetmiyor kimse; daha da yorgun hissediyor, kacip gitmeyi ogutluyor herkes. meselenin bir adim ileri iki adim geri oldugunu ya da bi durmak gerektigini de dusunmuyorum. insan akan yasami durdurabilir mi? belki politik olmakligi dusunme seklimizi durdurmak gerekiyordur.

hayatimda pusula anlari dedigim olaylar vardir; biri su: gecenin koru adada buyuk camlik sokagin yokusunu yuzum kararmis yere yapisik cikiyorum- pek adetim degildir birilerine selam vermeden gecmek ozellikle adada ama canim sIkkin kafam bulanik - silahlanmanin gergince tartisildigi bir ortamdan eve donuyorum gece 3 mu ne. sert bir islik yolumu kesti; tanimadigim iki yasini guzelcene almis kadin bankta oturuyorlardi- oyle selam verilmeden gecilmez, ayarimi aldim, selamimi verdim, kafami kaldirip budur diyerek ciktim yokusu.

bize yasattiklari politika bizi ne kadar olumun karanligina cekse, dilimizi karartsa, bizi birbirimizi goremez hale getirse de hayatin biryerden bize verdigi ayari gormek lazim, anlamak lazim. bunun politik naiflik degil siradanlik oldugunu dusunuyorum - siradanligiyla bir o kadar da yayilma, dogru anda da buyuklugunu hissetirme ihtimali tasidigini. icinde yasadigimiz rejim cok siradan ve cokca tekrar edilmis cok tanidik degil mi zaten ? olumun altinda ezilip kararmak yerine baska birsey yapmak, etrafindan dolanmak lazim. insanlara bazen dert anlatmak zordur; bazen sadece yillarca merhaba deyip arada bir kahve icip vakti gediginde o kahvenin hatirinina siginmak gerekir.

mesele belki insanlarin tasiyamayacagi agirliklari yuzlerine carpmak, utancla ezmek degildir. tasiyabilecekleri yuklere bolmektir, guclerinin yettiginin yeter oldugu siyasetler kurmaktir belki. politikayi su icmek kadar basitlestirmek, aslinda su icmek kadar basit birseyi yapmazsan geberecegini gormektir. politika birilerinin selamlarini alabilmek, evlerine girebilmek, masalarina bir cay icimlik oturabilmek bazen. bu anlari toplamak. baktiniz olume karsi ayaga kaldiramiyorsunuz ama mahalledeki cop yigini derdinden yanyana durabiliyorsunuz acil siyaset odur o zaman. dusunsenize simdi tum istanbul ankara otobus fiyatlari nedeniyle ayakta olsa, savas mi kalir ortalikta? ucuncu koprulerine musallat olsak mesela ya da sermayelerini palazlayan projelerine karsi her mahalle ayakta olsa. hepimizin mahallesinde degil mi bu adamlar, yatak odamizda, etegimizin ucunda. illa kaldiramadigimiz siyasete odaklanip tavsan gibi yerimizde cakili eblek eblek olumu mu bekleyelim? etrafindan donmek zorundaysak mesele odur.

madem ki onlari felc edebilecek milyon tane hikaye var ortamda. ama yediremiyoruz iste kendimize bir sekilde. elimiz dilimiz gitmiyor. icine cekildigimiz eblek tavsan halide anca birbirimize yeterince duyarli degil diye lanet okuyalim. abi 35 yasindayim benden once de vardi bu savaslar bitmiyor; bu sekilde bu politika yapma seklimizle de bitmeyecek. ya ebleklesiyoruz ya da gercekten siyasetin baskalarinin yasadigi mahalelerde yapildigini, siyaset yapmanin da baskalarina ozgurluk tasimak oldugunu zannediyoruz hala. hocam mesele bizim meselemiz. ya bunu boyle yasariz ya da eblek eblek liderlerden cozum bekleriz. geliriz 75 yasina hala baskalarina siyaset dersi veririz ama kendi mahallemiz bok icindedir; ulkenin geri kalani kan. olumle bas etmenin binbir yolu olmali.

gelecekten medet, umut manasiz. umut olumden sonra cennet olduguna inanlarin uydurmasi bir kavram. ne varsa bugun olacak. bizi bekleyen bir kurtarici devrim yok. ya da en azindan benim onu bekleyecek vaktim yok gelmisim 35 yasina. hadi diyelim zaten devrim oldu iki tane isgal evi, bi atolye bir iki kolketifi bir arada tutamamamis deneyimsizligimizle forumlarda birbirinin gozunu oymaya kalkan dilimizle ne halt edicez acaba. bizim daha birbirimizle konusacak guzel bir dil uretmisligimiz yok; bekleyerek de devrimden sonra vahiy olarak inmeyecek o dil, o birlikte yasama birlikte yeni birsey kurma becerisi. karnemiz zayif. derse iyi calismak lazim. olumun etrafindan donup bir kere bu ataletten siyrilmak lazim. bence zulum goren halklar, sehirlerinden edilenler de, multeciler de oyle kolay kolay kendilerini cop ettirecek degiller. bizim bu karambol sokaklarda birlikte guzel gunlerimiz uzak degil. bi gorelim sunu, bi alalim su selami diyorum.